ghg

CIWAN

(Altar Baykal'ın gerçek yaşamından alınmıştır)

6 - BİR NÜFUS KAĞIDI VE HETERONORMATİF GERÇEKLERLE YÜZLEŞME       Okumaya başlayın!

Yazı: ALTAR BAYKAL

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

1 - Özgürlüğü Kovalarken Vurulanlar: Liseden mezun olduğumda, saraylı bir ailenin tek varisi olarak her şeye sahiptim... özgürlük hariç. Üniversiteye girişte iki yıllık bir bilgisayar programcılığı bölümüne yerleştim; ama dersleri boşladım, gece hayatına daldım, sevgili listem bile beni takip edemez oldu. Atılma tehlikesiyle karşılaşınca, İngiliz edebiyatı tutkusu figürünü sahneye sürdüm ve ailemi ikna ederek yeniden sınava girdim. İstanbul Üniversitesi’nde hem politik bir evren, hem de yıldırım gibi çarpılacağım bir aşk beni beklemekteydi.

2 - Androjen Model ve Kayıt İşlerindeki Yıkım: Üniversitede özgürlükle tanışırken, bir gün merdivenler arasında onu gördüm. Güzelliğiyle beni yıldırım gibi çarpmış olsa da beni fark bile etmedi. Havailikle kayıt yenilemeyi bile unutup , okuldan silinme riski ile karşılaşınca bir polis arkadaşım yardım edeceğini söyledi. Bana yardım edecek üst rütbeli sivil polis ise aşkımdı! Ağır Kürt lehçesi ve kalın ses ile konuştuğunda anladım: O bir erkekti. (Sembolik fotoğraf içerir.)

3 - Algının Çöküşü ve Bedenin Geri Dönüşü: Bir Vajinası Yoktu: Beynim onu kadın olarak dosyaladığı için büyük gerçeği bilincimde bir mezara gömdüm ve onu çaya davet ettim. Sohbet boyunca tüm etkileme taktiklerimi uyguladım ama o mesafeli zarafetini korudu. Solcu olsa da “artist” lakaplı bu androjen figür ile çayımız bitince ayrıldık. Başaramamıştım... Neyi? Kendimden sekiz yaş büyük bir erkeği etkilemeyi!

4 - Cartier Çakmakla 501’li Bir Hayalin Peşinde: Pahalı bir Cartier çakmakla yeni bir görüşmeyi garantilemeye çalıştım. Onu fakülte girişinde yakaladım, heyecanla çakmağı verdim... Tam etkilenmediğini düşünürken, polis evinde bir buluşma teklif etti! Beni davet etmekiçin bizim kata çıkmıştı! Sevinç içinde ardından baktığımda artık o, 501 giymiş, kumral saçları uzamış bir bilmeceydi.

5 - Cinsiyetin Gölgeli Alanındaki Onay ve Bakışlar: Emirgan’daki polis evinde, içki, baharın çiçekleri ve mezeler eşliğinde güzel saatler geçirdik. Gözleri kehribar, cildi bal rengiydi; güzelliğiyle bilincimi meşgul ederken açıldım ve sordum "Seni erkek olarak göremiyorum desem kızar mısın?"

6 - Bir Nüfus Kağıdı ve Heteronormatif Gerçeklerle Yüzleşme: Androjen çekimiyle kurduğum duygusal yakınlık, beklenmedik bir kimlik bilgisiyle sarsıldı. O, düşlediğim gibi androjenliğini yaşama tutkusu ile dolu bir "ilahi güzel" değil, evli-barklı, çoluklu-çocuklu sıradan bir erkekti.

7 - Androjen Aşkın Ataerkil Hiyerarşisi: Doğum belgesini de içeren cüzdanını Teşvikiye caddesinin ortasına fırlattım ama -üstün olma, denetleme, şekillendirme oyunu içinde- kendi kimliğimden kaçıyordum.

8 - Elitler Grubu Aşağılamaları Ve "Bedensel" Gerçekler: Onu arkadaş grubumla tanıştırmakla ve yüzmeye gitmekle nasıl bir hata yaptığımı ilk mayolu sahnede anladım. Sınıf farkımız ve androjenlikle ilgisiz erkek bedeni arasında sıkıştım.

9 - Artan Güzellik... Ve Arzuların Doğuşu: Grup gezmeleri bitmişti, yeni bir süreç başlamıştı. Onun, direktiflerimle giderek daha çarpıcı olması... ve benim, ona karşı arzumun inkar edilemez bir hal alması dönemi!

10 - Taksi Döşemesini Göl Eden Kanım: Hırsla doluyduk. Ne ben uzlaşmaya açıktım, ne o. Bize öğretilen düşmanlık ve öfkeden başka bir şey bilmiyorduk. Sonunda kanım aktı. Kasığımda kalan iz, dans kliplerimde hâlâ görünür.

11 - Baş Komiserler, Sorgular Ve Çok Yakındaki Aşk Yuvası: Yaralanma olayım duyulunca aile içinde kıyamet koptu, okulda da olay oldu. Ama ben sadece bir aşk yuvası bulma peşindeydim… ve bunu başardım da.

12 - Bedenindeki İzler ve Telefonun "Acı, Acı" Çaldığı Gece: Öfke ve kıskançlıkla bedenine bıraktığım izler, bir gece yarısı çalan telefona ve sadece ilişkimin değil, bütün hayatımın yönünü değiştirecek bir felakete neden oldu.

13 - "Ayırdılar Bizi": İlyada 16:5 "Sıcak göz yaşları döküyordu Patroklos, sarp bir kayadan kar suyunu nasıl akıtırsa kaynak".

14 - Ailesel Yaşayan Ölüler ve Ara Kablosunun Sert Darbeleri : Küçük bir valiz hazırlayıp acele ile evden çıktım. Caddede otobüs terminaline gitmek üzere taksi ararken fark ettim: Babam peşimden gelmekteydi.

15 - Altın Varaklı Prensliğimi Yıkmaya Gelen Parkalı Düşman : Arzunun izdihamı vardı etrafımda. Eve kabin çantam para dolu dönüyordum. İlerdeki yıllarda ise apartman temizlik işlerinde çalışacağımı, yemek alabilmek için pencerede eskici bekleyeceğimi ve açlıktan bir kez çöpten yiyeceğimi bilmiyordum.

16 - "Her aşk yeni bir yaraysa aşk korkusu bizi korur!": Neredeyse 20 sene sonra Doğu Beyazıt'a gitmek için otobüsün kalkmasını beklerken bir anons yapıldığını duydum. Onun adıydı söylenen, o garip, benzersiz adı… Demek birkaç adım ötedeydi benden.

17 - Erkekliğin Kadın Yüzü ve Yasaklanmış Ezoterik Gerçekler: Ergenlik acılarım, aşkla kendini tamamlama ve "predatorun"un biz erkeklere gömdürdüğü pozitivitemiz.

18 - Aşk, yasaklanmış yanımızın özgürlükle buluştuğu aynadır: Ve son.





6 - BİR NÜFUS KAĞIDI VE HETERONORMATİF GERÇEKLERLE YÜZLEŞME

Anlaşma yapılmıştı. Ama nasıl anlaşacağımızın büyük bir sorun olduğunun ikimiz de farkındaydık. Açık olmaya karar verdim ve sordum:
- Hiç erkekle birlikte oldun mu?
- Hiç. Ya sen?
- Oldum… ama zorlandığım için…

(Tüm bu konuları DANSÇI adlı kitabımın Daring Confessions of the Male Stripper adlı İngilizce versiyonunda anlattım. Söz konusu bölümler kültürümüzde rahatsız edici olarak algılanacağı için Türkçe versiyondan çıkartılmıştır.)

Yine bir süre sessizlik. Sonunda vurucu atışı yaptım:
- Ama seni erkek olarak göremem.
Cevabı beni öyle etkiledi ki, hala o an tüm gerçekliği ile aklımda; çünkü yanıtı "Ben de!" şeklindeydi.

Bu ne demekti?

"Ben de seni" mi, yoksa "Ben de kendimi" mi?

Korkudan sormadım. Eğer ilk seçenekten yana bir laf ederse "Bunu yapamazsın" çekeceğim için her şey yıkılacaktı. Ben de lafı geçiştirdim. Bu gün gerçek yanıt tıpkı "Yurttaş Kane" adlı filmdeki Rosebud gibidir zihnimde. Bazen öfkeyi bastırmak ve "aşağıdan almak"tır başarıyı var eden.

Gerçekten de bu kritik paslaşma ile bir kapı açıldı; flört etmeye başladık. Ben artık yine tecrübeli erkektim, o da -bana göre- zarif bir kadın.

Bu günkü bilincimle neredeyse yarım asır önceyi analiz ettiğimde onun bana "karşı konulmaz" gelme nedeninin aslıda androjen tipi (ve bence kimliği de) olduğunu çözdüm. Ne erkek… ne kadın… Bu tip ve kimliğin pek çok kişiye çekici geldiğinin kanıtı ise androjen mankenlerin sayısındaki patlama olduğuna inanıyorum. Eğer beden dili ya efemine eşcinsel, ya da maskülen bir erkek gibi olsaydı, bence, güzelliğine rağmen ona bağlanamazdım; "Yıldırım çarpması", onu tanıdıkça an-be-an dağılırdı. Oysa onun beden dili de, kimliği de, hem bir erkeğin ağırbaşlılığı ve gücüne, hem de bir kadının zariflik ve güzelliğine sahipti.

Kadehleri üst üste yuvarlıyorduk. Her konudan konuştuk. Gülüştük daha çok. Hatta adı ile bile dalga geçmeme izin verdi. Sonunda ona bir ad takmak istediğimi söyledim. Onu bu -bana göre- acayip ve de erkek adı olan isimle çağırmak hoşuma gitmiyordu. Bir ad seçmesini ondan istedim. Cıwan ("ı" harfi ile) adını önerdi. Bu kelime hem bir Kürtçe isimdi, hem de anlamı Türkçedeki civan sözcüğü gibi "güzel-genç erkek" demekti. Kuran'da Cennet'te hurilerle birlikte bu civanların varlığından da söz edilmekteydi. "Cıvan" dedim, "Bence çok yakın olacağız… birbirimizi çok mutlu edeceğiz. Buna inanıyorum."

Ama bu sözlerime nedense -baş sallama kapsamında bile- onay vermedi. Bu tavrının nedeni acaba bir kötümser bakış mıydı… yoksa bir içe doğuş mu?

Giderek konuşmalar azaldı… ortama doyum ve huzur dolu bir sessizlik hakim olmaya koyuldu. İki kişi arasında kelimeler akmazsa ortama iki tarafı da tedirgin edici bir hava çöker. Oysa bu sessizlik, doyumsuz bir sakinlik, dinginlik ve anlaşma hissi ile doluydu.

Ama mutluluktan ve bu alışmadığı ortamdan aldığı zevk yüzünden fazla içmişti… Tıpkı bir tatildeymiş gibi… Ve gördüm ki, giderek kendini kaybediyordu.

Başını tutamamaya başladığında bir polis arkadaşı yanımıza geldi, kendini tanıttı ve onu birlikte eve bırakmamızı teklif etti. Sürekli gülerek "Hiç böyle bir arkadaş değildir ama…" demekteydi. Bu sözlerin doğru olduğunu biliyordum ben de.

Evet onu çözmüştüm. Her şeyini biliyordum. Onun kadın olmayı istediğini, bu yanını ortaya dökemediğini, bu yüzden yalnız olduğunu anlamıştım. Hep bir erkek özlemişti yaşamı boyunca muhakkak ki… kadınlarla olamamıştı. Güzelliğini onurlandıracak ilişkiler kuramamıştı… Ama artık ben vardım. Boş hayatına anlam sokacaktım. Onu korkularından arındıracaktım. Güzelliğinin farkına vardıracak, suçluluğunu yok edecektim.

Artık yalnızlık bitecekti yaşamında.

Garsondan bir taksi istedik, hesabı ben ödedim. Taksi gelince ikimiz kollarına girerek milletin şaşkın, alaycı veya küçümseyen bakışları ile onu araca soktuk. Biz ikimiz arka koltuğa, arkadaşı öne oturdu. Zar zor adresi verdikten sonra uyumaya başladı.

Taksi yol alırken aralanan ceketinin iç cebinden cüzdanının dışarı sarkmış olduğunu gördüm. Düşmesin diye geri itmeye hazırlanıyordum ki, birden çıkartıp kendi cebime koydum.

Neden yaptım bunu?

Pek çok nedenden.

Bir neden onu cüzdanını vermek bahanesi ile yeniden görmekti.
İkinci neden ondan bir parça almak, bir şeyine sahip olma isteğimdi.
Üçüncü neden ise tabidir ki cüzdanını kurcalamak, bir anlamda hayatına girmekti. Arkadaşının fark edeceğinden çekindiğim için incelemeyi sonraya bırakarak ceketimin önünü düğmeledim.

Cüzdan artık güvendeydi!

Onu eve bırakıp aynı taksi ile eve dönerken ilk işim cüzdanı cebimden çıkarıp içindekileri incelemek oldu. Gözlerden birinde para, diğerinde bir kağıt buldum. Açıp okudum: Bir doğum belgesi idi. Herhalde bir yakınına aitti. İlgimi çekmedi. Cüzdanın diğer gözünde polis kimliği ve o zamanlar sayfa-sayfa küçük not defterlerine benzeyen kimlik vardı. Bu sayfalara bilgiler elle yazılırdı ve bu yüzden kolaylıkla silinip tahrif edilebilirdi. Önemli bir şey yoktu yani.

Ama sonra -derler ya- "Şeytan dürttü". Nüfus kağıdını yeniden çıkarttım ve sayfalarını çevirmeye koyuldum… ve beynime yumruk yemişim gibi beni şoke eden bir bilgiye eriştim.

Evliydi.

Bir yandan şaşkınlıktan sersemlemiş, diğer yandan alıngaçlarım aşırı işlevsel durumda yeniden doğum kağıdını açtım.

Belge kendi oğluna aitti.

<< ÖNCEKİ BÖLÜM    |    SONRAKİ BÖLÜM >>

Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -