ghg

CIWAN

(Altar Baykal'ın gerçek yaşamından alınmıştır)

5 - CİNSİYETİN GÖLGELİ ALANINDAKİ ONAY VE BAKIŞLAR

Yazı: ALTAR BAYKAL

ÖNCEKİ BÖLÜMLER
1 - Özgürlüğü Kovalarken Vurulanlar: Liseden mezun olduğumda, saraylı bir ailenin tek varisi olarak her şeye sahiptim — özgürlük hariç. Üniversiteye girişte iki yıllık bir bilgisayar programcılığı bölümüne yerleştim; ama dersleri boşladım, gece hayatına daldım, sevgili listem bile beni takip edemez oldu. Atılma tehlikesiyle karşılaşınca, İngiliz edebiyatı tutkusu figürünü sahneye sürdüm ve ailemi ikna ederek yeniden sınava girdim. İstanbul Üniversitesi’nde hem politik bir evren hem de kaderin beni yıldırım gibi çarptığı bir aşka beni beklemekteydi.
2 - Androjen Model ve Kayıt İşlerindeki Yıkım: Üniversitede özgürlükle tanışırken, bir gün merdivenler arasında onu gördüm -güzelliğiyle beni yıldırım gibi çarptı.. ama o beni fark bile etmedi. Havailikle kayıt yenilemeyi bile unutup , okuldan silinme riski ile karşılaşınca bir polis arkadaşım yardım edeceğini söyledi. Bana yardım edecek üst rütbeli sivil polis ise aşkımdı! Ağır Kürt lehçesi ve kalın ses ile konuştuğunda anladım: O bir erkekti.
3 - Algının Çöküşü ve Bedenin Geri Dönüşü: Bir Vajinası Yoktu: Beynim onu kadın olarak dosyaladığı için büyük gerçeği beynimde bir mezara gömdüm veişlem sonrası onu çaya davet ettim; sohbet boyunca tüm etkileme taktiklerimi uyguladım ama o mesafeli zarafetini korudu. İnanılmaz güzelliği ile sesi ve lehçesi arasında inanılmaz bir çelişki vardı. Tıpkı bir komedi skeci gibi! Solcu olsa da “artist” lakaplı bu androjen figür çayımız bitince uzaklaştı. Garip bir yasla eve döndim. Başaramamıştım... Kendimden seksi yaş büyük bir erkeği etkilemeyi!
4 - Cartier Çakmakla 501’li Bir Hayalin Peşinde:Vazgeçmek mi, savaşmak mı? Hedonist ve pervasız yanım galip geldi; pahalı bir Cartier çakmağıyla yeni bir görüşmeyi garantilemeye çalıştım. Onu fakülte girişinde yakaladım, heyecanla çakmağı verdim... ama o yine soğuk zarafetini koruyordu. Tam etkilenmediğini düşünürken, beni polis evine yemekli bir buluşmaya davet etti! Sevinç içinde ardından baktığımda artık o, 501 giymiş, kumral saçları uzamış bir bilmeceydi.
5 - Cinsiyetin Gölgeli Alanındaki Onay ve Bakışlar: Emirgan’daki polis evinde, içki, baharın çiçekleri ve mezeler eşliğinde güzel saatler geçirdik. Gözleri kehribar, cildi bal rengiydi; güzelliğiyle bilincimi meşgul ederken açıldım ve sordum "Seni erkek olarak göremiyorum desem kızar mısın?"



Emirgan'daki polis evi gerçekten çok güzeldi. Mevsim tam aşk mevsimi olan bahardı. Çiçekler… Kuşlar… Hoş bir ortam… Güzel mezeler… İçki… ve o.

Bu kez giyim tarzı bambaşkaydı. Şıktı. Üzerinde erkesi bir takım vardı. Doğrusu -itiraf etmem gerek- çok yakıştırmıştı. Ama bu kalite hali bende ağır bir düş kırıklığı da yaşatmıştı. Ben onun erkek olduğunu unutmak istiyordum!

Eskortluk ortamından bambaşka bir Altar'dım o gün. İçimdeki -sonradan yitireceğim ve 1999dan başlayarak yeniden kazanmaya başlayacağım- en şen ve saf yanım yüzeye çıkmıştı. Gençtim. Seviyordum. Aşkın verdiği mutluluk ve coşku adamı yeniden doğurur. Seksi olacağım, karizma duracağım diye gömdüğüm ve neşeli babamdan genetik olarak aldığım çocuksu ve şen kimlik özgürlüğünü yaşamaktaydı. Konuşuyordum… Gülüyordum... O ise sürekli dinliyordu. Ama büyük bir değişiklik olarak gülümsüyordu da.

Ve içiyordu.

Sonunda konuşmaya başladı. Bunu görünce gülerek "Le Sphinx a parlé" dedim… ve hemen tercüme ettim: "Sfenks konuştu". Sanırım yine anlamadı ama bozuntuya vermedi, anlamamasına aldırmadı da… Aramızdaki sosyo-kültürel farkın var ettiği uçurum yüzünden yaşanacakları önemsemeyecek kadar sağlam bir yanı vardı. Anlatmayı sürdürdü. Polisliğin ona uygun olmadığına inanıyordu. İstifa edecekti. Üniversite okumak istiyordu! Kendi adına birini sınava sokacaktı. Olmazsa bir hazır giyim mağazası açmayı arzuluyordu!

Ben ise onun dediklerini yarı-yarıya algılıyordum; çünkü bilincim kusursuz hatlarına hayran olmakla meşguldü. Bir erkeğin burnu nasıl bu kadar ince olabilirdi? Bir çene hattı nasıl bu kadar düzgün olabilirdi? Açık kumral saçlar ile gözleri neredeyse aynı renkti; yani gözleri, bu bahar güneşi altında kehribar rengiydi. Sakal gölgesi yoktu, cildi çok düzgündü ve bal rengiydi. Gözler, ten ve saç rengi tamamen "asorti" idi.

Sonunda -derler ya- sözler bitti. Gözler konuşmaya başladı. Ortamın pozitivitesi donukluğunu büyük ölçüde azaltmıştı. Rahattı ve bence mutluydu. Onun dünyasında böyle ortamların bulunmadığı açıktı. Sevmişti yaşamakta olduğu anları.

O gevşerken ben toparlanmıştım. Sarsak ve toy aşıklıktan çıkmış, eski hızlı çapkın kimliğime geçmiştim. Ona dimdik baktım ve bir kadınla konuşur gibi: "Çok güzelsin" dedim; sonra sesimi biraz boğuklaştırarak, "Çok… çok güzelsin." Kendimi Ajda Pekkan'ın "Palavra" şarkısında konuşan adama benzetiyordum.

Gülümsedi. Sonra biraz sustu ve gözlerini önündeki tabaktan kaldırmadan beni benden alan bir laf etti: "Sen de."

Bu basit söz bir anda göğsümde kalbimin atışlarını iki katına çıkaran bir fırtına başlattı. Sözleri bir gözlem veya iltifat değil, üstü kapalı davetime, hatta teklifime, bir onaydı.

"Öyle mi düşünüyorsun?" diye eşeledim. Bu konunun sona ermesine imkan veremezdim. Gülümsemesi silinmeden yanıtladı:
- Evet.

Ne demeliydim? Kafam ışık hızında çalışıyordu. Asıl olaya Altar… Hemen bağlama yap. Kaçırma fırsatı. Risk almayan, hayatın zirvesine dokunamaz... zevklerle tango yapamaz.
- Seni çok beğeniyorum desem?

Yine sessizlik… Öncekinden uzun hem de… Baltayı taşa mı vurmuştum?

Sonunda bir karara varmış gibi yanıtladı:
- Olabilir.
Hala mütebessimdi. Cesaretimi daha da topladım.
- Farklı duygularım da var.
- Ne gibi?
- Bilmiyorum tam… Sana bakmayı seviyorum. Hep seni düşünüyorum.
Cevap vermedi. Acele ile ekledim.
- Eşcinsel değilim. (O zamanlar gay lafı çıkmamıştı. )
Bu kez yanıt gecikmesiz geldi.
- Ben de.
- Farklı bir havan var. Kafamı karıştırıyor. Aklımı başımdan da alıyor.
- Nasıl farklı hava?
- Açık konuşmama izin verir misin?
- Veririm.
- Senin bir erkek olduğunu düşünmüyorum. Yanlış anlama, erkeksin tabidir ki… ben, düşünmüyorum değil de, düşünemiyorum diyeyim.

O zaman yüzüme baktı. Şimdi çehresinde ciddi bir ifade vardı; eski haline dönmüştü, ama yine de eskisi kadar donuk değildi.
- Bu bana hep küçümseme ile söylendi.
- Nasıl yani?
- Okuldaki asteğmenle kavga ettim bu yüzden.
Sonradan farklı imajı yüzünden fakültede eşcinsellik dokundurması yapan bir asteğmenle birbirlerine girdiklerini öğrenecektim. O gün üzerinde durmadım. Konu dağılsın istemiyordum.
- Ben öyle değil, hayranlıkla söylüyorum… ya da söylesem… kızar mısın?
Artık bakışıyorduk. Bu muhteşem yaratık, bu -benim için- kadın, bal rengi gözleri ile bana bakıyordu. Bir süre bakıştık, ne diyeceği hakkında merak içindeydim.
Sonunda cevap geldi.
- Sana kızmam.

<< ÖNCEKİ BÖLÜM
= DEVAM EDECEK =

Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -