ghg

CIWAN

(Altar Baykal'ın gerçek yaşamından alınmıştır)

3 - ALGININ ÇÖKÜŞÜ VE BEDENİN GERİ DÖNÜŞÜ: BİR VAJİNASI YOKTU       Okumaya başlayın!

Yazı: ALTAR BAYKAL

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

1 - Özgürlüğü Kovalarken Vurulanlar: Liseden mezun olduğumda, saraylı bir ailenin tek varisi olarak her şeye sahiptim... özgürlük hariç. Üniversiteye girişte iki yıllık bir bilgisayar programcılığı bölümüne yerleştim; ama dersleri boşladım, gece hayatına daldım, sevgili listem bile beni takip edemez oldu. Atılma tehlikesiyle karşılaşınca, İngiliz edebiyatı tutkusu figürünü sahneye sürdüm ve ailemi ikna ederek yeniden sınava girdim. İstanbul Üniversitesi’nde hem politik bir evren, hem de yıldırım gibi çarpılacağım bir aşk beni beklemekteydi.

2 - Androjen Model ve Kayıt İşlerindeki Yıkım: Üniversitede özgürlükle tanışırken, bir gün merdivenler arasında onu gördüm. Güzelliğiyle beni yıldırım gibi çarpmış olsa da beni fark bile etmedi. Havailikle kayıt yenilemeyi bile unutup , okuldan silinme riski ile karşılaşınca bir polis arkadaşım yardım edeceğini söyledi. Bana yardım edecek üst rütbeli sivil polis ise aşkımdı! Ağır Kürt lehçesi ve kalın ses ile konuştuğunda anladım: O bir erkekti. (Sembolik fotoğraf içerir.)

3 - Algının Çöküşü ve Bedenin Geri Dönüşü: Bir Vajinası Yoktu: Beynim onu kadın olarak dosyaladığı için büyük gerçeği bilincimde bir mezara gömdüm ve onu çaya davet ettim. Sohbet boyunca tüm etkileme taktiklerimi uyguladım ama o mesafeli zarafetini korudu. Solcu olsa da “artist” lakaplı bu androjen figür ile çayımız bitince ayrıldık. Başaramamıştım... Neyi? Kendimden sekiz yaş büyük bir erkeği etkilemeyi!

4 - Cartier Çakmakla 501’li Bir Hayalin Peşinde: Pahalı bir Cartier çakmakla yeni bir görüşmeyi garantilemeye çalıştım. Onu fakülte girişinde yakaladım, heyecanla çakmağı verdim... Tam etkilenmediğini düşünürken, polis evinde bir buluşma teklif etti! Beni davet etmekiçin bizim kata çıkmıştı! Sevinç içinde ardından baktığımda artık o, 501 giymiş, kumral saçları uzamış bir bilmeceydi.

5 - Cinsiyetin Gölgeli Alanındaki Onay ve Bakışlar: Emirgan’daki polis evinde, içki, baharın çiçekleri ve mezeler eşliğinde güzel saatler geçirdik. Gözleri kehribar, cildi bal rengiydi; güzelliğiyle bilincimi meşgul ederken açıldım ve sordum "Seni erkek olarak göremiyorum desem kızar mısın?"

6 - Bir Nüfus Kağıdı ve Heteronormatif Gerçeklerle Yüzleşme: Androjen çekimiyle kurduğum duygusal yakınlık, beklenmedik bir kimlik bilgisiyle sarsıldı. O, düşlediğim gibi androjenliğini yaşama tutkusu ile dolu bir "ilahi güzel" değil, evli-barklı, çoluklu-çocuklu sıradan bir erkekti.

7 - Androjen Aşkın Ataerkil Hiyerarşisi: Doğum belgesini de içeren cüzdanını Teşvikiye caddesinin ortasına fırlattım ama -üstün olma, denetleme, şekillendirme oyunu içinde- kendi kimliğimden kaçıyordum.

8 - Elitler Grubu Aşağılamaları Ve "Bedensel" Gerçekler: Onu arkadaş grubumla tanıştırmakla ve yüzmeye gitmekle nasıl bir hata yaptığımı ilk mayolu sahnede anladım. Sınıf farkımız ve androjenlikle ilgisiz erkek bedeni arasında sıkıştım.

9 - Artan Güzellik... Ve Arzuların Doğuşu: Grup gezmeleri bitmişti, yeni bir süreç başlamıştı. Onun, direktiflerimle giderek daha çarpıcı olması... ve benim, ona karşı arzumun inkar edilemez bir hal alması dönemi!

10 - Taksi Döşemesini Göl Eden Kanım: Hırsla doluyduk. Ne ben uzlaşmaya açıktım, ne o. Bize öğretilen düşmanlık ve öfkeden başka bir şey bilmiyorduk. Sonunda kanım aktı. Kasığımda kalan iz, dans kliplerimde hâlâ görünür.

11 - Baş Komiserler, Sorgular Ve Çok Yakındaki Aşk Yuvası: Yaralanma olayım duyulunca aile içinde kıyamet koptu, okulda da olay oldu. Ama ben sadece bir aşk yuvası bulma peşindeydim… ve bunu başardım da.

12 - Bedenindeki İzler ve Telefonun "Acı, Acı" Çaldığı Gece: Öfke ve kıskançlıkla bedenine bıraktığım izler, bir gece yarısı çalan telefona ve sadece ilişkimin değil, bütün hayatımın yönünü değiştirecek bir felakete neden oldu.

13 - "Ayırdılar Bizi": İlyada 16:5 "Sıcak göz yaşları döküyordu Patroklos, sarp bir kayadan kar suyunu nasıl akıtırsa kaynak".

14 - Ailesel Yaşayan Ölüler ve Ara Kablosunun Sert Darbeleri : Küçük bir valiz hazırlayıp acele ile evden çıktım. Caddede otobüs terminaline gitmek üzere taksi ararken fark ettim: Babam peşimden gelmekteydi.

15 - Altın Varaklı Prensliğimi Yıkmaya Gelen Parkalı Düşman : Arzunun izdihamı vardı etrafımda. Eve kabin çantam para dolu dönüyordum. İlerdeki yıllarda ise apartman temizlik işlerinde çalışacağımı, yemek alabilmek için pencerede eskici bekleyeceğimi ve açlıktan bir kez çöpten yiyeceğimi bilmiyordum.

16 - "Her aşk yeni bir yaraysa aşk korkusu bizi korur!": Neredeyse 20 sene sonra Doğu Beyazıt'a gitmek için otobüsün kalkmasını beklerken bir anons yapıldığını duydum. Onun adıydı söylenen, o garip, benzersiz adı… Demek birkaç adım ötedeydi benden.

17 - Erkekliğin Kadın Yüzü ve Yasaklanmış Ezoterik Gerçekler: Ergenlik acılarım, aşkla kendini tamamlama ve "predatorun"un biz erkeklere gömdürdüğü pozitivitemiz.

18 - Aşk, yasaklanmış yanımızın özgürlükle buluştuğu aynadır: Ve son.





3 - ALGININ ÇÖKÜŞÜ VE BEDENİN GERİ DÖNÜŞÜ: BİR VAJİNASI YOKTU

Öylesine aşıktım, yüz hatlarına o kadar takılmıştım ki, ilk şoku kolay atlattım. Sevdiğinizin her kusuru, ya da sevdiğiniz nedeni ile yüzleştiğiniz her sorun, size kolayca üstesinden gelinebilecek küçük pürüzler gibi gelir, bilirsiniz. Ayrıca o benim için hala kadındı. Beynim ilk algı olarak onu "kadın" şeklinde dosyalamıştı.

İşlemim yapıldıktan sonra (artık bu büyük sorun aklımdan silinip gitmişti) onu çay içmeye davet ettim. (O tarihlerde kahve modası başlamamıştı.) Kolay kabul etti. Neden reddedecekti ki? İki erkeğin çay içmesinden doğal ne olabilirdi?

O tarihlerde eskortluk yapmaktaydım ve o çay içme süresinde onu etkilemek için bildiğim her taktiği uyguladım.

[O günlerde yaşadıklarımı merak ederseniz DANSÇI adlı kitabımda her şeyi anlatıyorum. janus722.com sitesi üyelerine ücretsizdir.

Üye olmak için tıklayın! Kitabı istemek için tıklayın!]

Konuşmak istediği konuları keşfet (psikolojik sorunları, hobisi, işi, çocuk/eski koca/aile sorunları vb.) ve konuştur. Abartısız bir ilgi ile dinle. Basit ama can alıcı sorular sor.
Güzelliğini -söylemek istemez gibi- söyle. Hayranlığını saklamak ister gibi yap, ama belli de et.
Yalaka olma, güçlü dur. Arada çok-çok az sertleş. Sakın uzatma.
Giderek ciddiyetle, abartmadan yalnızlıktan dem vur… Ama sakın sızlanma, yoksa zayıf/güçsüz şekilde algılanırsın.

Bu yöntemler genelde kadınlara etkili olur. Ben ise o tarihlerde henüz param olduğu için erkeklerle olmuyordum; onlar için özel ve deneyime dayalı etkileme yöntemlerim yoktu. Erkekler hayatımda dans kariyerimle -bir anlamda mecburiyet yüzünden- girdiler. Ancak defalarca söylediğimi yineleyeyim: Hayatım boyunca erkeklerin ne bedenlerinden, ne de davranışlarından (hareketlerinden) hoşlandım. Büyük el ve ayaklar, kıl, kalın ses, geniş omuzlara ek olarak dominant bir beden dili… Hoşuma hiç gitmeyen, bana aşırı sevimsiz gelen şeylerdir bunlar. Ona ilgim ise bu özelliklerin hiç biri taşmadığı içindi.

Az konuşuyordu. Soğuk ve mesafeli hali ile beni dinliyordu sürekli. Konuyu paraya getirdim, yaptığı yardımın karşılığını ödemek istediğimi söyledim.

Kabul etmedi.

Sözü cinselliğe saptırdım. İşimi açıkladım, yakışıklı olduğunu söyledim ve eskortluk yapabileceğini anlattım.

Etkilenmedi.

Memleketini sordum (bizim kültürde bu "Memlehet nere?" muhabbeti alay konusuydu, ama iletişim kurabilmek için her yolu denemeye kararlıydım). Adıyaman, Kahta'lıydı… ama memleketine fazla bir düşkünlüğü yoktu.

Buzdan yapılı kibar ve zarif bir android gibi oturuyordu karşımda. Ancak konuşmaya başladığında, bu mükemmel fizikten çıkan normal erkek sesi, jargonundaki ağır Kürt lehçesinden daha şaşırtıyordu insanı. Bir komedi skecinde güzel bir kadının görüntüsüne dublaj yapılmış gibiydi.

Kürtlerin genelde -tabidir ki istisnalar çoktur- "latif" oldukları pek söylenemez. O ise gerçekten nice Türk erkeğinden daha sofistike bir çekicilik taşımaktaydı. Benden sekiz yaş büyük olsa da yaşıtım gibi duracak kadar rafine bir tipi vardı.

Güzelliği ise bir anlamda tescilliydi; çünkü takma adı "artist"ti. Gerçek adı ise çok karakteristik (biz Türkler arasında duyulmamış) bir Kürt adıydı. (O kadar ki, belki eski arşivleri araştıran okurum çıkar diye adını söylemeyeceğim.)

İzlenmesi doyumsuz androjen görüntüsüne karşın -kısa konuşmalarından öğrendiğim kadarı ile- gözü pekti de: Taksim olayında (16 mart 1978) bazı şeyler yapmıştı, önemsemediğim için detaylar aklımda kalmamış. Sol düşünceliydi. O zamanların sol içerikli polis teşkilatı olan Pol-Der'e üyeydi. Ben ise 12 Eylül öncesinin o zorlu günlerinde sadece sürekli su ve elektrik kesintileri olduğu için rahat duş alamamak ve o zamanlar uzun olan saçlarımı dryer ile kurutamamak çerçevesinde sorun yaşamaktaydım. Politikaya ise -tıpkı bu yaşımda olduğu gibi- ne sempati duyuyor, ne de tek kelimesinden anlıyordum.

Ancak fark ettim, Tarabya'da bağlı olan teknemizden, Palet 2'deki, Sevillanas'taki maceralarımdan söz ettiğimde ilgilenmekteydi. Solcu olsa da lüksten hoşlanmaktaydı. Estetiğe de merakı vardı. Dar geliri ile kendine şık bir çakmak ve anahtarlık almıştı. Mendilleri (o tarihlerde erkekler çarşaf gibi kumaş mendiller kullanırlardı) özeldi. Bunları gösterirken az da olsa konuşabildi.

Sonunda ayrıldık. Fazla bile oturmuştuk. Teşekkür ederek o endamlı (kadınsı da demem gerek) yürüyüşü ile uzaklaştı. Bir süre gözlerimi alamadım ondan. Bu androjen model gidiyordu artık.

Bitmişti.

Başaramamıştım.

Başarmak ne anlama geliyordu benim için, o da belirsizdi. Başarsam ne olacaktı? O bir erkekti. Açık olacağım: Bir vajinası yoktu. Daha da açığı: Yapısı farklıydı. Bu gerçek, o uzaklaşırken üzerime çöken yas neden ile bilinç yüzeyime apaçık çıkmıştı.

Büyük bir isteksizlikle eve döndüm. Öylesin durgundum ki canım üvey annem hemen durumu kavradı… Gülerek "Kız meselesi mi?" diye sordu… Gülümseyemedim. Yanıt da veremedim… çünkü yanıtımın ne olması gerektiğini bilmiyordum.

<< ÖNCEKİ BÖLÜM    |    SONRAKİ BÖLÜM >>

Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -