ghg

BANGKOK'ta BİR BATAKHANE


4 - TROPİK MEYVELER, VİSKİ, ACAYİPLİKLER: VE ŞOV BAŞLIYOR!

Yazı: ALTAR BAYKAL

FEYZA ANLATIYOR

Neşe ve heyecan içindeydim.
- Yav gördün mü herifin memeleri benimkinden büyük… alet de kolum kadar!

Şevval biraz küçümser havada, lafım havada asılı kalmasın diye nezaketen yanıt verdi.
- Evet, ilginçti.
- Ne iş ama… gerçekten freak'ti adam.
- Bence acımak lazım. Zor bir hayatı olmalı.

"Öff be Şevval" dedim, "annem gibi illaki hayatın zor yönünü bulur çıkarırsın. Nesi var ki acınacak?"
- Erkek mi, kız mı olduğunu bilmemek kolay şey, öyle mi?

Bu tartışmaya girmeye hiç niyetim yoktu. Keyfim gıcırdı… ama biraz daha fişeklemeye de gerek vardı. Elimle garsonu çağırdım ve “What are we drinking to get buzzed? That ‘whiskey’ you brought tastes like donkey piss” deyiverdim.
Adamın tek kaşı up yaptı:
- Signature cocktail yapabiliriz.
- Neymiş o?
- Tropik meyveler thai baharatları ile yapılıyor.
- What’s the damage?
- 30 USD
- OK. Make it two..

Garsonun uzaklaşması ile Şevval mikro vaiz kimliğine atladı:
- Bu hızla gidersem paranı bitirirsin.
Yanıtım kesin oldu:
- Sağol bilgi için. Evet, ben geri zekalıyım, bunu düşünemedim, minnetler yüce Manitu.

Arkadaşım hiç de eğlenemiyordu.

Kısa sürede önümüze kenarında ince bir lime dilimi ve hafif buz parçaları, içinde altın sarısı ile kehribar arasında parlayan bir sıvı olan bardak kondu. Sunumdan Şevval bile etkilenmişti. Hemen bir yudum aldım ve dilime mango ve passion fruit’un tatlı ekşiliği geldi; ardından lemongrass ve hafif chili acısı boğazımı yaktı… ve son safhada viski… Off… Süpperr!

Hayatımda içtiğim en güzel içkiydi. Çok hafifti. Ama bir yudumdan sonra beynimi sarıp sarmalayan "hoşluk" aslında çok sert olduğunu gösterdi. Şevval'e "Bangkok ta Bangkokmuş ha" dedim, “bu şehir beni içine çekiyor… haydi hayırlısı." Şevval eleştirmek fırsatını kaçırmadı:
- Sen sarhoş oldun.
- Yok valla değil… büyülendim.
- Bilmem ki…
- Boş ver, keyfine bak, ben kendimi taşırım.

Neşemin içine edecek konuşmaya, perdesi açık kalmış sahneye (muhakkak köhnelikten açılıp-kapanma mekanizması bozuluvermişti) iki garsonun çıkması son verdi. Adamlar dudak şeklindeki kanepeyi içeri taşıdılar; yerine antik Yunan tarzı iki kısa (ve plastik olduğu haykıran) sütun getirdiler. Birinin üzerine kaba saba yapma çiçeklerle dolu bir çanak, diğerinin üzerine bir buhur kabı koydular. Buhurlar ise antiklikle ilgisi olmayan ve adım başı satılan çubuk insenslerdi. Son olarak antik Yunan'dan çok, Arap bedevi çadırına yakışacak iki püsküllü kırmızı yastığı yere bırakıp çıktılar. Bu zavallı görüntüye dekor denebilirse, sahne hazırdı.

Işıklar yine karardı ve bas volümleri sonuna dek açılmış önceki parçanın tersine kavalı, ya da neyi andıran bir enstrümanın var ettiği garip bir melodi duyulmaya başladı. Gizemli, insanı rahatlatan bir sound'du bu… Esrarengiz diyebileceğim müziğin derinlerinde ritmik vuruşlar da gizliydi. Mistik bir esinti doldu salona. Herkes biraz toparlandı mı, bana mı öyle geldi bilmiyorum. Şevval'e baktım…

Hayret! O bile dikkat kesilmişti.


Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -