ghg

BANGKOK'ta BİR BATAKHANE


3 - GELİNİN SİLAHÎ MEMELERİ: BANGKOK’TA FREAK SHOW

Yazı: ALTAR BAYKAL

FEYZA

İlk bölümün başında söz ettiğim Bangkok'taki -hayatımda bir devri bitirip bir devrin başlamasına neden olacak- gece kulübü aslında bir batakhaneydi.

Kentin, bilmiş bir taksi şoförünün kılavuzluğunda geldiğimiz hiç de turistik olmayan sokağındaki 5. sınıf gece kulüpleri arasından seçtiğim bir strip-club önündeydik. Beni bu kulübe çeken ise kulüp kapısında neon ışıklarla (büyük olasılıkla gaz tükenmesi yüzünden) "y" harfi yanmayan "Sexy Freak Show" yazısıydı. İnsan Bangkok'a bu gibi alışılmadık değişikliklerden pay kapmaktan başka ne için gelirdi ki? Arkadaşım Şevval'e "İşte" dedim, "tam aradığım şey". Şevval ise bana şaşkınlıkla baktı ve "Saçmalama" diye yanıt verdi; "burası girilecek yer değil. Bela mı arayacağız?" Ona biraz da öfke ile "Bu ülkeye ayakkabı ve elbise almaya gelmedik, bunlar için geldik" diye öyle bir çıkıştım ki, canım benim, kabul etmek zorunda kaldı ve isteksizce de olsa arzuma boyun eğdi.

Dışarıdan bakıldığında batakhaneyi andıran bu mekândan içeriye iki kadın olduğumuz için biraz "tırsmış" halde girsek de, bizi hemen rahatlamamıza neden olan bir çevre karşıladı. Ortam B Dedecetive filmlerdeki gibi suç ve tehlike dolu bir yer değildi. İçerisi loş olsa da, sigara dumanından neredeyse göz gözü görmese de, her yanı ellerinde çeşitli fotoğraf makinaları ve mobil telefonlar olan erkek ağırlıklı ama tipik "enternasyonal turist" kimlikli müşteriler doldurmuştu.

Oturduğumuz masanın yapış-yapış olduğunu Şevval'in fark etmemesi için kısa bir dua okudum. Sandalyelerin adiliği ise gözden kaçacak gibi değildi. Buna karşın bu çürük-çarık ve ucuz ortamın turistlere egzotik bir macera gibi göründüğü apaçıktı. Şehrin parıltılı yüzünden çok uzaktaki bu karanlık gerçekliğe ulaştığım için varlığına inanmadığım bir tanrıya şakadan bir şükür duası daha ettim.

Kulüp bir tiyatro mantığı ile dizayn edilmişti; yani salonun sonunda yerden yarım metre kadar yüksek, siyaha boyanmış, ama boyaları az da olsa yer-yer dökülmüş sahnesi ve kapalı bir perdesi vardı. Şov başlayınca perde, tiyatrolardaki açılacaktı.

Sipariş ettiğimiz –sadece bir yudum alabildiğim- kalitesiz viskiler geldikten kısa süre sonra ışıklar karardı… Perdenin yavaşça açılması ile sahne göründü. Şov başlıyordu.

Tam zamanında gelmiştik.

Dekor olarak ortada sadece kırmızı dudak şeklinde 2-3 kişilik bir kanepe vardı. "Twin Peaks" filminin score parçasının çalması ile sahneye elinde çiçeklerle bir gelin çıktı; uzun duvağı ve gelinliğinin eteklerini isteksizce sürüyerek sahne ortasına geldi. Çok hüzünlüydü… hatta ağlar gibiydi. Sağa baktı, sola baktı… oraya-buraya seyirtti… birini arıyordu. Aradığı tabidir ki damadı, büyük olasılıkla kaçan damadıydı. Bu sıska ve adaleli kadına bakınca kaçak damada hak vermemek zordu.

Arayışlarının sonuç vermeyeceğini anladığında çiçeği fırlattı, önce duvağını çıkarttı; uzun kıvır kıvır sapsarı saçlarını ortaya döktü. Sonra sıra gelinliğe geldi. Onu da müziğe uygun olarak sıyırıp bir kenara attı. Şimdi beyaz sütyen, kilot ve beyaz çoraplarını tutan jartiyerlerle kalmıştı. Müzik eşliğinde jartiyer ve çoraplarını da çıkarttı… ve sonuçta herkesin beklediği gibi sıra sutyene geldi. Seyirciye sırtını döndü, ellerini arkasına götürüp mahir şekilde sutyenin kopçaların açtı, birkaç figür sonrasında sutyeni de kenara fırlattı ve yüzünü bizlere döndü. Henüz elleri ile iri -tıkış-tıkış silikon dolu- göğüslerini kapatmaya çalışıyordu. Birkaç kıvrılıp bükülme figürü ile sahnenin önüne geldi ve aniden ellerini iki yana, seyircileri kucaklar gibi açtı… Koca memeleri artık ortadaydı.

Sahnenin en önünde kollar ayrık, silikonları patlamaya hazır silah gibi seyirciye dikilmiş şekilde kımıltısız duruyordu… bu bir davetti. İzleyiciler biraz geç olsa da bu davete karşılık verip alkışlamaya koyuldular.

Ama şov bitmemişti. Kız hüzünlü ve ümitsiz bir halde, sanki seyircilerden kimsenin kollarına gelmeyeceğini anlamış gibi biraz küskün biçimde gerisin geriye döndü ve dudak şeklindeki koltuğun sırt kısmına ata biner gibi oturdu.

Bu bir mastürbasyon sahnesiydi. Bir yandan bacak arasını koltuğa ileri geri sürtüyor, bir yandan penis tutar gibi yakaladığı tek elini ağzına sokup çıkarıyordu. Giderek zevkten kendinden geçti, kanepenin oturulan yerine düştü, sırt üstü yatarak bacaklarını açtı ve kilodunun üzerinden olsa da bariz şekilde kendini tatmin etmeye devam etti.

Sonunda orgazm olduğunu düşündüren sarsılmalarla şov sona erdi. Yerinden doğrulurken ışıklar biraz açıldı, yeniden sahne ortasına geldi. Artık selam verip içeri girecekti zahir. Bu muydu freak şov? Kim bilir kaç para hesap dayayacakları bu yavanlık için.

Ama "yavanlık" suçlamamda yanılmıştım.

Müzik birden değişti… heyecan verici bir sound yayıldı salona… Işıklar açıldı. Kız ise cilveli şekilde parmaklarını kalınca kilodunun yanlarına taktı ve kilodu çekip attı… mini-minnacık şeffaf ve ten rengi bir tanga ile kaldı.

Koca memeli kız bir erkekti.

Bu koca aleti nasıl saklamıştı dans boyunca önceki kiloda?

Bu durumu büyük bir keşifmiş gibi algılayan seyirciler alkışlamaya başladılar. Birkaç erkek ayağa kalkıp alkışlamayı sürdürdü. Ben de havaya girdim, ama olayı matrak bir espri olarak aldığım için alkışlıyordum.

Adam ise hepimize bolca öpücükler yolladı ve organı ile poposunu kadınca bir cilve ile sallaya-sallaya sahneden ayrıldı.


Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -