ghg

BANGKOK'ta BİR BATAKHANE


1 - GİRİŞ VE TANITIM       Okumaya başlayın!

Yazı: ALTAR BAYKAL

ÖNCEKİ BÖLÜMLER


1 - Giriş Ve Tanıtım: Engin ve Feyza’nın hikâyesinde kendi hayatımdan cımbızladığım anılarla, hayali karakterlerim gerçek ile düş arasında dans ediyor.





1 - GİRİŞ VE TANITIM

Dostlarım, yani sevgili okurlarım ve de Quirites!1

Bilirsiniz, bazı filmler “Any resemblance to actual persons, living or dead, or actual events is purely coincidental” lafazanlığı ile başlar. Benim hikayemde ise bu sözler yarım porsiyon geçerli. Engin karakteri hem benim… hem hiç ben değilim.

Konuyu şöyle açayım.

Hayatım (hayatım derken cinsellikten söz ediyorum, başka da hayatım olmadı ve hala yok gibi bir şey) hükmederek geçti, beni izleyenler bilirler, yıllarca pro-Dom'luk yaptım. Oysa Cıvan hikayesi 17. bölümde biraz "çıtlattığım" gibi, ergenliğimde androjen tipliydim. Benim gibi zart-zurt etmeye bayılan biri için efemine görünümlü olmak başa gelecek ciddi bir dertti. Tipim yüzünden kimse beni ciddiye almıyordu fazla… ya da ben kafaya öyle takmıştım.

Biraz büyüyünce bu korkuyu aştım. Yazdım önceden, "Beni kadın olarak görmeye bu kadar meraklı kişi varsa ben de krizi fırsata çeviririm" dedim. Ama belki de içimde bir denge kurmak, ya da kendimi yitirmemek için, diğer yandan tradisyonel bir MAster oldum.

Anaerkiye geçtikçe önce kadınlara MAsterlık yapamamaya, sonra hükmetmeyi arzulamamaya koyuldum. Artık onlarla dost olmayı özlüyordum. (İlişki içinde aşırı baskın kimlikteyseniz, asla eşitlikten kaynaklanan eğlence ve şenliği elde edemiyorsunuz, arada hep bir aşılmaz gap kalıyor, bu da ilşkinin "can-canalığına" zarar veriyor.) Özetle, karakterim -değişim ivmesini de arttırarak- hızla değişiyordu.

Dansımda (bilmeyenler için ekleyeyim; ben bir erotik dansçıyım) artık eskisi kadar çılgın ve saldırgan değildim. Bilakis, Serpantine Wave Dance adını verdiğim basit, herkesin uygulayabileceği ve içeriğinde bir ölçüde kutsallığın bulunduğuna inandığım bir tarz üzerinde çalışmaktaydım.

Hikayemin hayali karakteri Engin'i kendim gibi bir erotik dansçı yaptım. Hayatında karşısına çıkan olayları, geçmişimden, yaşanmışlıklarımdan cımbızladım. Bu açıdan Engin benim.

Onun benden farkı ise anaerkiden öğrendiklerimi -benim beceremediğim kadar- sinesinde barındırması. O benim hiç olamadığım, ve bence olamayacağım kadar yumuşak huylu, sakin, pozitif ve iyi bir erkek olmakla kalmamakta… aynı zamanda farklı -ilahi- bir güzelliği de var.

Onun kadar güzel yüzlü, onun kadar güzel karakterli olmayı öylesine isterdim ki.

Bizlere göre yüzünde farklı bir güzellik olanlar (seksilikten, karizmadan, albenili veya yakışıklı olmaktan hiç söz etmiyorum; ilahi denilebilecek bir güzellik ve/veya ifade olanlar) pozitif karakterlidirler de… yani iyi insanlardır.

Bu gerçek Müslümanlıkta da yer alır. Hz. Muhammed "Hayrı, iyiliği, güzel yüzlülerin yanında arayınız." (Buhari) demiştir.

Engin'i yazarken ise kıyısından-köşesinden olsa da, yumuşak huylu ve pozitif karakterli bir partner; ayrıca sevgilisi ile eşit olmaktan, KENDİSİNDEN İYİ ve/veya GÜÇLÜ KADINLAR İLE EŞLEŞMEKTEN KORKMAYAN bir erkek olmanın tadına vardım; bu enkarnasyonumda ulaşamayacağımı bildiğim bir özlemimi yaşama fırsatı buldum.

Erkekliğini kaybetmeden, kadınlaşmadan, kadınlara ait nitelikleri (anlayış, özveri, empati, besleme, paylaşma, karşılıksız verme, sabır, sadakat vb.) kimliğine alabilen erkek, yani görüntü değil, androjenliği ruhunda yakalayabilen erkek, iddia ediyoruz, kadından bile güçlüdür. Bu yüzden antik anaerkil imparatorluk ve krallıkları kadınlardan çok erkekler yönetmiştir. Bu yapı, bu gerçek yüzünden ataerki -sanılanın aksine- bizlerle uğraşır; bizi yüceltiyor görüntüsünde bizi de, yaşamı da -biraz abartılı olacak belki, ama içimdeki inanç bu- "mahveder".

Hikayemin kadın kahramanı Feyza karakterine geleyim.

Eski moda bir adam olduğum için sadece edilgen, bana dayanmaktan öte, sığınmak isteyen, her şeyini bana soran, her şeyi benim yapmamı bekleyen, bensiz olmayan/duramayan, sürekli "Neredesin? Gel!" diye telefon açacak kadınları karşı konulmaz bulurum. Ama devir değişti ve bu -kendi zevkim olan kadın kimliğini- başkarakter yaparsam okurumun ilgisinin çekemeyeceğine inandım. Artık popüler karakter özgür/güçlü kadınlardı. Üstelik bu model geçici bir moda değil, asla geri alınamayacak ve var olma hızını arttıracak bir gelişimdi. Sosyal yaşamda bu yapıyı tüm varlığımla desteklesem de, özel hayatımdaki zevklerim değişmedi. Bu yüzden yazarken bana zevk ve ilham vermeyecek bir kimliği ana karakter yapamazdım.

Bu noktada biraz çıkmazda kaldım.

Sonra bir gün Netflix'de Under Cover adlı -hiç tarzım olmasa da- (bizler bu gibi filmleri izlemeyiz) beni ekrana yapıştıran bir diziye takıldım ve ilk sezonun kadın polisi -yalana gerek yok- beni etkiledi. Hikayemde çıkmazda kaldığımda işte o yardımıma koştu ve kendini -en azından fiziksel görünüm olarak- Feyza karakterine embed etti.

Feyza ve Engin adları da rastlantısal seçilmiş isimler değil. Feyza adı akrofonolojik olarak temelde Aslan burcu etkisinde… ama içinde iletişim, entelektüellik ve duygu da var.

Engin adı ise Eski Ahit'ten (Tevrat diyelim) alıntı. Tevrat'ta "Öncel Evren" adını verdiğimiz koptuğumuz diyar Tehom olarak geçer. Pek çok araştırmacı Tehom'un, hava ve yıldırımlar tanrısı Marduk tarafından bedeni ikiye bölünerek makrokozmosun var edildiği ejder Ana Tanrıça Tiamat olduğunu öne sürmektedir. Tehom ise Tevrat'ta dilimize "engin" olarak çevrilmiştir.

Tehom'un da, Tanrının (Ana Tanrıça, Baba Tanrı diyenler olsa da) cinsiyeti olmadığı gibi, Engin'in de sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş bir cinsiyeti yok… o bir androjen. Hem ruh, hem beden yönüyle. Erkek, ama kadına benzer bir beden, güzellik ve ruh taşıyor.

Ola ki, okurken onu beğenen hemcinsim olursa onun karakterini kendi kimliğine perkitebilir… ya da merakı varsa androjenliğe bir adım olarak da kullanabilir.

Hikayem hetero aşka dayalı, ama içerikte az da olsa gay konular da bulunmakta. Şimdilik bu kadar ipucu yeter. İlerde bazı sürprizler olacak. Bir başkası devreye girip işleri karıştıracak.

Ben yazarken hem eğlendim, hem mutlu oldum. Umarım sizleri de biraz yaşadıklarımın, biraz düş gücümün var ettiği satırlarla eğlendirebilirim. Bütün dileğim beyninize, can sıkıcı ruh halleri yaratan nörotrnsmiterlere "Yok baba bur'dan ötesi, al geri vitese, istikamet geldiğin yer, pre-sinaptik nöron" dedirtebilmek.

İlk bölümde buluşmak üzere...



= DEVAM EDECEK =



DİP NOTLAR
[1]
Ey Romalı yurttaşlar!

Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim


Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -